ÇEVREYİ ANLAMAK
22
Aug

ÇEVREYİ ANLAMAK

Çevre insan ilişkisi günümüzün vazgeçilmezidir. Sosyal bir varlık olarak tanımlanan insanın yarattığı çevre, yani toplum, varlığının aracı olmuştur. Bunun fiziki ortamı da kentlerdir. Kentler bir ilişkiler düzenidir. Bu ilişkiler düzeni sürekli değişim geçirmekte ve kişilerin sosyal ve ekonomik yaşam beklentilerine göre farklılaşmaktadır. Beraberinde biçimlenen fiziki çevreye göre de sosyal yaşam ve tabii ki yaşam kalitesi ona göre oluşmaktadır.


Uygun bir fiziki çevre oluşturmadan sağlıklı toplumsal ilişkilerden söz etmek zordur. Doğanın yarattığı çevreyi düzenleyen insan, bunu ne kadar iyi becerirse o kadar mutlu olmaktadır. Bu noktadan kentlerimize baktığımızda, genellikle düzenlediğimiz çevreler ya inşaat halinde ya da bitmemiş durumda, yani hep çevremiz şantiye. . İyi bir mimari çevre kurmuşsak bu bizim hayat standartlarımızı artırıp yaşam kalitemizi yükseltiyor.
Bizler çevre oluşturmakta ne kadar başarılıyız?
Mevcut çevre değerlerini ne kadar koruyabiliyoruz?
Özellikle biz mimarlar, çevre değerleri ve yaşam kalitesi üzerine çok söylemler geliştirirken, mimaride olsun, kentsel çevrede olsun, sürekli şikayet eden durumuna düşmekten kendimizi alamıyoruz. Oysa bu olumsuz mimari çevre üzerindeki sorumluluklarımızdan kaçamayız. Aslında bu anlayış, mimarlığı sadece fiziki çevrenin tasarlanması olarak gören yapının eseridir. Bu neticenin sosyal kültürel çevresel ve doğal olarak ekonomik boyutlarını göz ardı edemeyiz.
Bunlardan ders alıyormuyuz?
Çevre koruma bilinci her ne kadar teknolojinin gelişimine ayak uydurmakta zorlansa da, son yıllarda toplumsal çevrede ciddi bir sahiplenme görülmekte ve beraberinde daha iyi bir yaşam kalitesi arzusu doğmaktadır.
Kentle ilgili kararlarda, politikacılar ve yerel yönetimlerin toplum ile diyalog içinde olamaya zorlanması gerekmektedir. Çevreyi etkileyen karar mekanizmalarında bulunması gerekli aktörler kamu, özel sektör, mimarlar, plancılar, tasarımcılar ve bunların yanında toplumsal çevreyi oluşturan kurumlar, ve de bireyler mutlaka olmalıdır. Bu aktörler arasında ortak bir kent kültürü dili oluşturulmalıdır. Bu bir zorunluluktur. Tüm topluma ait olan çevreyi kamu eliyle özelleştirmeye yönelik olan, planlamayı, meslek alanlarını hiçe sayan hatta kentliyi görmezden gelen bir anlayış ile kent kültürünün geliştirilip sağlıklı çevreler üretilmesi mümkün müdür?
Bunun örnekleri sürekli çevremizde yaşanmaktadır. Sağlıklı ve yaşanılabilir çevreler yaratacağız diyerek, sadece ekonomik boyutları ile planlanan yaşam alanları ve toplumun bir çok kesimini hiçe sayan, sadece seçilmiş kentlilere nimetler sunan bir sosyal çevre yaratarak, bireylere siz bu çevrede yaşamaya layık değilsiniz diyen bir anlayış ile doğru bir toplumsal çevre ve kent kültürü yaratılabilir mi?

Peki bunları nasıl başaracağız?
Herşeyden önce işbirliği ve planlama. Bilimsel yöntemlerle planlama. Bugün halen Bodrumun elinde geçerli olan üst ölçekli planları yok. Olanların üzerinde de tam bir görüş ve işbirliği sağlanmış değil. Yeni yapılanan büyükşehir belediyemiz uygulamaları ile halen kendini hissettirmiyor. Bir çoğumuz büyükşehir belediyesinin çevre sorunlarına yaklaşımından haberdar değiliz ve bu konu ile ilgili nasıl bir yapılanma içinde bilemiyoruz. Zaman içinde oluşacağını ve ciddi çalışmalar yapılacağını tahmin ediyoruz.
Yıllarca yerel yönetimler, özendirilmeye çalışılırken şimdi ise daha merkeziyetçi bir yapı var karşımızda, bu yapı yereli görmüyor. Bir yerel yönetim, kendi çevresini kullanma biçimine egemen olamadığı sürece o kentte demokrasi, kent kültürü, çevre bilincinin gelişmesi mümkün değildir. Bugünkü yapıda yerel yönetimler ile işbirliğinin demokratik olduğunu söylemekte mümkün değildir. Yereli hiçe sayan, onun yaşam çevresini hiç ona sormadan planlayan anlayış yerine, işbirliği öneren ve toplumsal çevreyi yok saymayan bir yapı ile doğru çevreler yaratabileceğimiz bir gerçektir.
Bugün halen Bodrumun çevre sorunları çözümlenmediyse bu işbirliği ve yerel yönetimleri zayıflatan yaklaşım yüzündendir. Yıllardır bu konularda konuşmalar olmakta, ama Bodrumun çevre sorunları halen devam etmektedir.
Halen plansız turizm yatırımları sürmektedir.
Kıyılar halen işgal altındadır.
Kamu eliyle orman arazileri ve kıyı bandı turizm adı altında işgal edilmektedir.
Birçok yerde halen altyapı yoktur.
Kamu eliyle yapılan arıtmalar sağlıklı çalışmamaktadır.
Denizlerimiz halen yat turizminin oluşturduğu kirlilik tehdidi altındadır.
Akdeniz foku yaşam alanları ile ilgili ciddi önlemler almış değiliz.
Kıyıdan görünüm gittikçe bozulmaktadır.
Antik kentler sahipsiz ve yok olmaya terk edilmiştir.
Çöp sorunu halen önümüzde dağ gibi durmaktadır.
Bodrumun çevresini saran madenler, taş ocakları doğaya en büyük tahribatı yapmaktadır.
Son dönemde trafik Bodrumun en büyük sorunu olamaya adaydır.
Şimdide RES(rüzgar enerji santralleri) konusu Bodrumun gündemindedir. Turizm ile geçinen ve gelişen bir bölgede, doğru bir işi yanlış yer seçimleri ile yaparak, yereli yok sayan bu anlayış Bodrumdaki toplumsal çevreye yaşam kültürüne yapılmış en büyük müdahaledir.
Tüm bunlar ve bunlara benzer çevre sorunlarını halen çözebilmiş değiliz. Daha uzun bir sürede bu sorunlar ile uğraşacağız gibi görünmektedir.
Ama bu arada Bodrumun çevresini kaybediyoruz, en önemlisi bir yaşam kültürünü yok ediyoruz.
Mimarlar odası / Bodrum Temsilcisi
HAMDİ ERDOĞAN
01/2015